Afgan Kadınlara Destek! Tekirdağ Kadın Dayanışma Platformu İle Birlikte Basın Açıklaması Gerçekleştirdik..

 
 
BUNCA ZAMAN SESSİZ OLSAK DA UNUTMADIK ŞARKI SÖYLEMEYİ...
 
Yüzyıllardır kadınlar çocuklara masal anlatarak dünyayı öğretirler. Çocuklar masalları severler.  Bir çocuğun büyüme serüveninde en önemli işi şudur: kendisi olmak. Bunu dünyaya, topluma, ailesine ve kendisine bakarak, dinleyerek öğrenir. Kendisini ve çevresini göremeyen, dinleyemeyen çocuklar kim olduklarını bilemezler. 
 
Bugün Dünya Barış Günü. Yorgun ve yaralı dünyamızın tarihi savaşlarla örülü. Artık barış günlerine ihtiyacımız var. Savaş zamanlarında büyüyen çocuklar yaraları ve karanlığı içlerinde taşırlar. Bu nedenle biz kadınlar çocuklara anlattığımız masallarda dünyanın sadece iyi ve aydınlık yönlerini değil, karanlıkları ve gölgeleri de anlatırız. 
 
1001 gece masallarını bilirsiniz.  Şehrazad’ın ülkesinin çocuklarını ölümden kurtarmak için zalim bir hükümdara 2 yılı aşan bir zaman boyunca anlatmak zorunda kaldığı acı ve ibretlik serüvenlerle dolu masallar. Afganistan bu zulmü 40 yıldır yaşıyor. Onlar da bizim gibi çocuklarını dünya güçlerine, iç karmaşaya kurban veriyor. Afganistan’da kadınlar 40 yılı aşan savaş ve işgaller altında, burka kafesinin arkasından bakıyorlar dünyaya. Canhıraş çığlıklarla “Şimdi artık özgür ve bağımsızsınız, ülkeniz size ait” diyerek Afganistan’ı terk eden işgalcilere kim olduklarını, özgürlüğün ne olduğunu, bağımsız kadın hayatlarının nasıl olduğunu, çocuklarının nerede olduğunu, hayatın ne anlama geldiğini soruyorlar. 
 
Kurtarma masallarıyla, özgürlüğün ne olduğunu bilmeden büyütülen savaş ve işgal dönemi çocukları, cihatçılar, din adına hayatlara, özgürlüklere el koyuyorlar. Afgan kadınlarının çok sınırlı da olsa, eğitimde, çalışma yaşamında, toplumsal hayatta elde ettikleri kazanımları, “yüzleri kapalı olmak şartıyla” kullanmaya devam edecekleri sözünü veriyorlar. Afgan toplumunda büyük yıkıma sebep olan ülkeler birer birer Taliban’ı “tanıma” sırasına girmiş. Zalimler arasındaki bu sahte oyuna inanmıyoruz. Gerçeğin benlikte, iç, en derin benlikte yattığını biliyoruz. Bunu bize en güzel kocası tarafından öldürülen bir Afgan şair, Nadia Anjuman anlatıyor. 
 
“ağzımı açacak hevesim yok. ne söyleyeceğim ki?
anlatsam da anlatmasam da hor görüleceğim bu çağ tarafından
 
balı nasıl söyleyeceğim? dilimde zehre döndü–
yazık! gem vurdu ağzıma despotlar
 
ağlasam da gülsem de, yaşasam da ölsem de
kederimi paylaşacak kimsenin olmadığı bu dünya sağ olsun
 
keder, acz, pişmanlıklar ve ben. bu hapishanenin köşeleri
ben boşuna doğmuşum, ağzım mühürlenmeli.
 
ah kalbim! baharın geçtiğini biliyorum ve neşesinin de
ama nasıl uçabilirim bu kırık kanatlarla?
 
bunca zaman sessiz olsam da unutmadım şarkı söylemeyi
çünkü şarkılarım kalbimin tenhalığında fısıldadı
 
bu kafesi parçalayacağım bir gün, onun korkunç ıssızlığını
zevk şarabını içeceğim, şarkı söyleyeceğim bir kuşun baharda yapması gerektiği gibi
 
ince dallı bir ağaç olsam da her rüzgarda titremeyeceğim
ben bir Afgan kızıyım – feryadımı haykıracağım, sonsuza dek dokuyacağım onu”
 
Kendi ülkemizde hayatlarımız ve özgürlüklerimiz için direnirken, “Yurtta sulh, dünyada sulh” ilkesine sahip çıkıyoruz. Kadınların kendi hayatlarına ve birbirlerine sahip çıkacağını duyuruyoruz. Bizim de Afgan halkının da kendi yaşamlarımızı yeniden kurmak için sahte kurtarma planlarına değil, bağımsız ve kendi iradelerimize dayanan bir yol bulacağımıza inanıyoruz. Göç yollarına düşmüş, her gittikleri ülkede savunmasız ve sömürüye açık kalan Afgan kadınlara ve çocuklara Nadia’nın dizeleriyle sesleniyoruz: 
 
Bunca zaman sessiz olsak da unutmadık şarkı söylemeyi! 
 
Elbette bir gün hep bir ağızdan barış ve özgürlük şarkıları söyleyeceğiz!

İŞYERİ HEKİMLİĞİ ASGARİ SÖZLEŞME ÜCRETLERİ 2024